Aklı Fikri Satış Olanın Saygınlıkla İşi Olmuyor

Ticaretin temeli para kazanmak üzerinedir. Küçük esnaftan başlayarak kocaman markalara kadar tümünde önemli olan kendilerine göre hedeflere ulaşmaktır. Para kazanmaktır, menfaat elde etmektir, çıkar sağlamaktır, değer yaratmaktır. Hedef esnafta yani küçük ticari kuruluşlarda çıplak olarak para kazanmaktır. Kazan da nasıl kazanırsan kazandır. Her şekilde satış yapmak esastır. Sat da nasıl satarsan sat. Satmak için her yol mubahtır hatta. Böyle olunca iş kuran girişimcinin temel bakışı bu işten para kazanır mıyımdır. Para kazanamayacaksa ya da uzun vadede para kazanacaksa bile o işe pek sıcak bakmaz. Kısa vadede, hemen para kazanacaksa tamamdır. Bu heyecanla kurulan işlerde duraklama dönemlerinde kullanılan cümle “kesat”tır. İşler kesat gitti mi tüm moral motivasyon biter. Kötü virüs vücuda girmiştir ve yayılmak üzeredir artık. Çok fazla geçmeden de o iş kapatılır veya başka para kazandıracak bir yere dönüştürülür.

Hemen ve kısa vadede para kazanmak üzere iş kuran girişimcinin başkaca bir hedefi yoktur. Kazanmak sadece ve sadece para kazanmak. Bu para onu döndürsün de nasıl döndürürse döndürsün. Bu kısır döngü da değer kavramından marka kavramına zıplamak asla düşünülmez. Akıl fikir sadece parayı denklemektir. Bir ay diğer aya denk getirilmeye çalışılır.

Bu satış odaklı zihniyetin büyümek ve gelişmek için iletişim ve reklam yapmak gibi beklentisi yoktur.

Hep başkasına suç bulur bu girişimci. Suçlayarak herkese girişir binevi. Moral motivasyon para odaklıdır. Para para para.

Kredibilite, değer, marka kavramları içi boştur onun için.

İtibar, paraya endeksli bir şeydir. Parası varsa itibarı da vardır inancı asla değiştirilemez bir inançtır. İtibar yönetiminin karşılığı yoktur yani.

Pazarlama ile satışın farkını bilmeden satışa odaklanan bu zihniyetin iletişime yatırım olarak bakması da maalesef mümkün olmuyor. İletişimin bileşenleri olan reklam, halkla ilişkiler asla gerçek anlamına kavuşamıyor. Sadece para çalan maliyet kalemidir onlar için.

Bu hastalıklı anlayış bulaşıcıdır maalesef. Ondan öbürüne, bir şirketten diğerine hızla yayılır ve ortak doğruları oluverir.

Bu ortamda inovasyon yaşar mı? Filizlenir mi? Büyür mü? Tüm yaşamı etkileyen kötü virüs onlara yaşama imkanı vermez. Yenilik mi asla! Statükonun devamı elzemdir.

Toplum olarak bundan kurtulmalıyız. Kurtuluş yaşam bilimi olan pazarlamayı öğrenmektir. Pazarlamayı öğrenen satışı da öğrenir, satışı öğrenen reklamı da öğrenir, reklamı öğrenen, halkla ilişkileri de öğrenir, halkla ilişkileri öğrenen, markayı da öğrenir. Markayı öğrenen öğrendiğini unutmaz. Kalıcı olur. Değerli olur. Nasıl sonuç ama!

 

ÖN YARGIYA HAZIR MİLLET OLDUK

Birine telefon açtınız ve cevap vermedi, facede mesaj yazdınız cevap vermedi, aradınız ulaşamadınız, hemen önyargılarımız devreye giriyor ve hüküm veriveriyoruz. Küsüyoruz. İlişkiyi koparıyoruz. Başkasına çekiştiriyoruz. Kötü üstüne kötü sahneleri yazıp çiziyoruz. Yumağın ucu kaçınca işler sosyal ilişkiler sarpa sarıyor.

İletişim kültürümüz olmayınca önden yargılayıp gereği düşünüldüyü çok seviyoruz.

Olumsuz düşünmeye meyilli bir millet olduk. Empati nedir bilmiyoruz? Burada empatik iletişimi bilsek yani iletişim kültürü azıcık da olsa vücudumuza nüfuz etmiş olsa telefon açtığınız ve size cevap vermeyen kişi hakkında empatik cümleler geliştirirdiniz. Acaba meşgul olabilir mi? Hasta olabilir mi? Başına bir şey gelmiş olabilir mi? Bu sorular nasıl da rahatlatıcı cümlelerdir değil mi?

Bu empatik soruları sorabilir olsak erken hüküm vermemiş ve belki de kötü virüslerle bünyemizi sarmamış oluruz. Bu davranış emin olalım ki, en yakınımızdaki eşimize ve çocuğumuza bulaştığı zaman değişim başlayacaktır. Kültür aileden beslenir çünkü. Yani iletişim aileden başlar. Her meslek kuruluşunda da zorunlu ders olması lazımdır böyle bakınca. İşte o zaman iletişim kültürünün küçük zannedilen kelebek etkisinin kopardığı olumlu tornadoları keyifle izleyeceğiz. Sizce mümkün mü?

SİYASETİ YORUMLAMAZSAK OLMAZ

Siyasi partiler profesyonel iletişim hizmeti alınca etki alanları artıyor.

Hiçbir şey yapmadan durunca oylarını artırdıklarını söyleyenlere cevabımız: Duran saat de günde iki kez doğruyu gösterir oluyor. 7 Haziran seçimleri iletişim hizmetini profesyonel gözle değerlendiren partilerin güçlerini artırdıklarını veya zedelenmediklerini gösterdi. Birinci olarak CHP’nin sosyal sorumluluk anlayışıyla yaptığı “Yaşanacak Bir Ülke İçin Gelin Oy Verin Gitsinler” konseptli kampanyası iktidar Ak Parti’yi en etkili şekilde yaralayan iletişim kampanyası olmuştur. Ali Taran imzalı bu iş Ak Parti’nin iktidar olamamasını sağlayan güce ulaşmıştır. Bu sosyal sorumluluk kampanyası CHP’de değil en fazla HDP’ye ve biraz da MHP’ye katkı sağlamıştır. Çünkü bu sosyal sorumluluğun mesajı Ak Parti’yi iktidardan düşürmek önermesi üzerine kuruluydu. Dikkat edersek CHP’nin önermesinde CHP’ye oy verin demiyordu.

Temel amaç Ak Parti’ye güç kaybettirmek ve iktidar olmasını engellemekti. Seçim sonrasında da bu sosyal sorumluluk kampanyasının başarıya ulaştığını gördük. Ak Parti’yi güçten düşüren ona en fazla zarar veren kampanya bu oldu. HDP neden daha fazla pay aldı? Çünkü bu CHP’nin yaptığı iletişim rüzgarına yine etkili iletişim çözümleri sundukları için. Yine daha nitelikli reklam ve iletişim işlerine imza attıkları için bu rüzgardan daha fazla pay aldılar. MHP niye daha az pay aldı? MHP nitelikli iletişim hizmetleri yapmadığı için bu pay daha düşük oldu. MHP statükodan birkaç pay artışı ile iyiymiş gibi görünüyor. Aslında nitelikli iletişim yapsaydı daha fazla pay alırdı.

Temel de önermesi geçersiz ve inandırıcı olmayan işlerle seçmenden oy almak istedi. Bizimle yürü konsepti siyasi ve Türkiye’nin mevcut koşullarına uygun bir konspet olmadığı için etkisi düşük kaldı.

Ama profesyonel reklamcılarla çalışsaydı bu pay kesinlikle daha fazla olurdu. Bu koşullar hazırdı aslında. Bu profesyonelliği uygulasaydı HDP’nin oranını düşürür müydü? HDP’nin oranını değil ama Ak Parti’nin oy oranını daha da aşağıya çekerdi. Ak Parti’li kararsız seçmen MHP’den o ışığı alsaydı MHP’deydi. İktidar ne yaptı ya? İktidar iletişim ve reklam başarısıyla bu günlere gelmişti. En etkili kullanan partiydi. Yine bu etkiyi devam ettirmeye yönelik iş yapıldı. Ancak şunu da ifade etmek lazım ki, Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki entegrasyon ve odaklanma bu dönem yoktu. Günü birlik ve çalakalem reklam işlerinin yapıldığı çok anlaşılıyordu. Günü kurtarmak ve özellikle CHP’nin iletişimini engellemek, ona cevap vermek, onun anlaşılmasını zorlaştırmak için yapılan iletişim ve reklam kalabalığı söz konusuydu diyebiliriz.

Yine konsept adına doğru ve nitelikli olduğunu söyleyebiliriz ancak CHP’nin sosyal sorumluluk kampanyasının etkisinin üstüne çıkamadığı için rakiplerden pay almayı beceremedi. Kendisinin mevcut kasasındaki oyları da maalesef rakiplerine kaptırdı. Çıkarılacak sonuç iletişim ve reklam işleri profesyonel ellerden çıkacak. Aksi duran saat günde kaç kez doğruyu götürürse sizi de oraya götürür.