Anadolu Uslu Firma Kaynıyor

anadoluuslufirma

İletişimin susanını ödüllendiriyoruz. Susarsan, sorun çıkartmayan oluyorsun ve daha sempatik oluyorsun. Sosyal kodlarımız böyle. Azıcık konuştun mu, susanların arasında oyun bozan oluyorsun. Sevilmiyorsun. Bunu da dayandırıyoruz sağlam cümlelere “Sus da molla sansınlar”. Etrafımız molla kaynıyor yani anlayacağınız.

Sustuğun zaman seni seçiyorlar, seni güvenilir buluyorlar hatta sen biliyor oluyorsun. Bilmene bile gerek yok. Sustun mu biliyormuş gibi yapıyorsun zaten. Konuştuğun zaman cahilliğin ortaya çıkabilir. Tehlikeli yani. Bilmiş görün. Sus!

Bu tavır sosyal davranış kalıbına dönüşünce cahil topluluklarımız çoğalıyor. Sustukça öğrenmesine gerek de kalmıyor. Çığ gibi büyüyorlar. Biliyormuş gibi yapan ama herhangi yapmışlığı, tecrübesi olmayan kişiler ve gruplar gittikçe fazlalaşıyor. Bu durum bilmeyen cahiller yetiştiriyor. Bu bilmeyen cahiller yeni nesilleri de yetiştiriyor. Bilmeyen bilmeyene öğretiyor. Ahkam kesenler ortaya çıkıyor. Çoğaldıkça çoğalıyorlar.

Bilmediği konuda ahkam kesenler makbul oluyor. Sosyal ilişkilerde bu niteliksiz yumak girişimcilikte, kurumsallıkta, insan kaynaklarında ve marka yönetimlerinde de aynen devam ediyor.

Niye o kadar girişimcilik kursuna rağmen kimse yaratıcı ve sürdürülebilir girişimci olamıyor?

Niye kurumsallık mı aman boşver böyle iyi diyen firmalarımız çok?

Niye insan bir kaynak olarak görülmüyor hala biri gider diğeri gelir olarak görülüyor?

Niye marka yönetimi bir kişinin dudakları arasında sıkışıp kalıyor? Dudakların arasından yönetiliyor marka adayları?

Tüm bunları söylemenin ve seslendirmenin bile yanlış olduğu bir dönemdeyiz aslında. Her konudan anlayan hiçbir tecrübesi, eğitimi ve bilgisi olmayanların hakimiyetinde firmalar kurulup batıyorlar. Batmayanlar batmak üzereler.

Anadolu’nun uslu firma yönetimi kısaca bundan ibaret.

Bu anlayışta iletişimsizlik sorunsuzluktur. İletişim kuran, haşarı çocuk muamelesiyle cezalandırılır bile. Aman göz önünde olup başıma iş açar bu iletişim düşüncesi hakimdir. İletişimi yönetemeyen, rastgele diyerek giden firmalarımız kendilerine çarpacak kazayı bekliyorlar. Suskunluğunu yöneten firmalar marka yönetimine hiç geçemiyor.Marka konumlandırmanın esamesi okunmuyor Anadolu’da haliyle. Marka değeri hak getire gidiyor. Marka çağrışımsızlığı sadece uslu olmaya gidiyor. Dünyada markaların başına, bin bir türlü güzel işler açan iletişim, Anadolu’muzun suçlu çocuğu maalesef ki.

Reklam iletişimi Anadolu için yeniden tanımlanmalı. Yeniden modellenmeli. Yeniden ama uzun soluklu işlenmeli. Gerilla reklam anlayışı ile değil.  Anadolu’ya reklamı götüren anlayış olan sat-kaç artık silinerek, susturulmuş, uslu çocuğu konuşur hale getirmeli.

Reklam Pastası Anadolu’suz Büyümez

Reklam pastamızı nasıl artıracağımızı zaten reklam verenlere yeni görevler biçerek yapmak yerine, iletişim anlayışı bakir alanlardaki firmalara odaklayarak yapmak daha geri dönüş alıcı sonuçlar verecektir. Zaten daha önce sondajlar yapıldı ve maden olduğu alanlar belli. Hangi şehirler öncül olacak hemen hemen belli. Kayseri, Gaziantep, Konya, Antalya, Eskişehir, Adana bu iller başat olmaya namzet şehirler. Bu şehirlerdeki başat uygulamalar reklamveren sayısını artıracak ve geridekileri cesaretlendirecektir. Konya’daki uygulamalar Karaman’a Niğde’ye Afyon’a bulaşacaktır. Diğer illeri de bu şekilde reklamveren haritasında değerlendirdiğimizde hale etkisi büyük boyutlara gelebilecektir. Ancak uygulama için entegrasyon şart. Reklamcılar Derneği baş rolde olmadıkça da bu entegrasyon olmaz. Elinizde tuttuğunuz Marketing Anadolu bu entegrasyonu sağlamada çok önemli bir adım. Başta sayın Günseli Özen Ocakoğlu’nu, Marketing Anadolu platformunu ve Marketing Türkiye ailesini bu efor için kutlamak lazımdır. Kamudaki bazı çabalar sonuca odaklanmak yerine göz boyamak için yapıldığı için başarılı olamadı maalesef. Azalan niyet yasasıyla azalıp giden geçmiş yıllardaki etkinliklere bakarak vazgeçmeden bu yapılmalı. Mümkün mü? Mümkün olmalı. Hatta zorunlu. Reklam veren ne kadar artarsa toplumun yaşam kalitesi de o kadar artar. Nokta.

Kamu Reklamverenlikten Çekilmeli!

Kesinlikle çekilmeli. Reklam rekabetçi avantaj elde etmede kullanılacak objektif silahtır. Yani haksız rekabetle korunur, tüketici yasasıyla korunur, marka yasasıyla çevrelenmiştir, yani tüm diğer yönetmeliklerle, yasalarla korunur da korunur. Çünkü reklam yapan kişinin haksız bir kazanç elde etmesini engellemek kamunun görevidir. Reklam yapmayanın da yine haksız şekilde ezilmesini engellemek kamunun görevidir. Reklam veremeyen de reklam vererek aynı hak ve kazançlara erişebileceğini bilir. Liberal ekonomi bunu sağlar. O yüzden de liberal ekonominin en büyük gücü reklamla hayat bulur.

Reklam olmayan toplumlarda başka güçler devreye girer. Yer altı güçleri, masa altı güçleri, akraba güçleri, yandaş güçleri, benim adamım senin adamın güçleri. Yani liyakat ve objektiflik yok. Reklam kesinlikle toplumların da firmaların da büyümesi için çok önemli itici güçtür. Ancak bu reklam objektif olmayan toplantılarla ve sadece kendi menfaat gruplarına ulaşmak için yapılan haksız kazanç kapısı olursa, reklam gibi olmaz. Reklam herkesin kendi akraba tanıdıklarına destek olma aracı haline gelir. Topluma katkısını kimse göremez. Firmalar reklam veremeyen firmalarsa bunda bu mantalitenin büyük etkisi vardır. Zaten en büyük reklamveren kamudur. Kamu derken bundaki en büyük reklamverici belediyeleri ifade ediyorum. Belediyeler tüm şehirlerde tabela ve açıkhava reklam gelirlerini topladıkları için şehrin tanıtım film harcamasını da, katalog harcamasını da, özel gün ve gecelere yönelik organizasyon harcamasını da, büyük bütçelerle yapma ve yaptırma gücünü eline tutuyor. Güç bende artık diyen bu anlayış hangi zaman ve dönemde olursa olsun, eğitimsiz ve bilinçsiz ellerde har vurup harman savuruyor herşeyi. Maliyet fayda yapılsa görülecek ama şifahi bir iş yapış biçimi bunu da ortaya çıkartmaz. Ama söylemek lazım ki yüzde 100’lere yakını heba olup gidiyor. Dünyada reklam sektörü niye gelişiyor? Çünkü hesap verebilirliğini işletiyor da ondan.

Bizde ise, kamumuzun  tüm iletişim materyalleri birbirini görmez. Yani birbiriyle alakası yokmuş, başka şehirlerin iletişim faaliyetleriymiş gibi duracak tarzda birbirine küs. İletişim dilinden, tonundan habersiz garip guraba işler. Hepsi de çizgi altı. Çizgi altı çöplüğüyüz neredeyse. Depolar kataloglarla broşürlerle doludur. Harcandı bitti saygısızca durumu.

En son kamu spotlarıyla çizgi üstüne çıktı kamu iletişim anlayışı. Bunlar aslında markaların sosyal sorumluluk alanları. Markalarımız sosyal sorumlu pazarlama anlayışına geçiş yapsa kamu spotlarına da bu kadar gerek kalmayacak. Kamu spotları iyi ama çok yoğunlaşırsa algı ve önemi geriye düşmeye başlayabilir. Bu sinyalleri almak lazım. Etkisiz ve yorgun kamu spotlarını görüp durdurmak ya da yenilemek lazımdır.

Kamu pazarlama anlayışını şimdi ifade etsek kamudaki astlar suratımıza garip garip bakarlar. Cümleyi alıyorlar ama anlamıyorlar. Kamu güç bende anlayışını kamu pazarlaması ve kamu değerini yükseltmek için kullandığında ülkenin refahı bundan etkilenecek ama bunu ne zaman görürüz. Pazarlamanın temel şifresi olan kaliteli ürün, kaliteli iletişim anlayışının farkında olması lazımdır kamu. Yani insan kaynağımızı daha kaliteli hale getirecek güç burada yatıyor belki de. Bunu yapmak şimdilik zor gözüküyor. Ya da yakın tarihte böyle bir emare yok!