Esnaflık Marka Olmak İçin Şart

esnaflik

Bizim kültürümüz farklıdır. Marka yaratma konusunda uzman Amerika’dan çok çok farklıdır. Böyle olunca marka yaratmak için oradan değil buradan bakmak lazım. Buraya iyi bakmak lazım yani. Burası aslında markanın tüm öğretilerinin buradan çıkması gerektiğini de söylüyor. Garip ama gerçek. Şapkayı önümüze koyup etraflıca düşünmek lazım. Hele Anadolu aslında marka madeni kaynıyorken bu madenleri çıkaramıyor olmak feci kötü.

Anadolu nasıl marka kaynıyor?

Girişmiş ya da girişmeye hazır o kadar çok müteşebbis var ki. Onları sadece marka yol haritası üzerinde yolculuğa çıkarmak lazım. Onlara yolculuklarında içten ve samimi profesyonel yoldaşlık yapmak şart. Bu uzaklardan yapılınca aslında bu çıkamayan maden fotoğrafı çıkıyor. Uzaklardan yaratıcı dokunuş olmuyor.

Anadolu’nun ahilik düşünce yapısı belki burada marka madenine yakınlaşmak için bir parola olabilir. Olabilir mi?

Uzaklardan bakınca olmaz. Ama ahilikle marka nasıl çiftleşebilir oturup düşünülürse olur kesinlikle olur.

Ahilik ekonomiyi, ticareti, sanatı ve ahlakı öğreten esnaflık altyapısıymış. Kelime anlamı kardeş, kardeşim demekmiş. Nasıl da şifre çözücü bir yapı aslında değil mi?

Markanın özü aslında tüketiciden müşteri ele edip onunla yakınlaşarak, dokunarak, kardeş içtenliği ve samimiyeti yaratmak değil mi? Evet öyle. Buradan yürümek kesinlikle doğru o zaman.

Firmalarımızın daha yukarı basamaklara çıkamamasındaki ana sebep sürdürülebilirlik olmamasıdır. Hele Anadolu hiç sürdürülebilir olamıyor. Kuruluyor azıcık yürüyor sonra güp batıyor. Kuran kişi ölünce bitiyor. Kuran kişilerin arasına nifak girince bitiyor. Kurumsal değil kişisel olunca da marka haliyle mümkün olmuyor. Kişisellikten kurtaracak yapılar kurulması için aile anayasaları oluşturuluyor. Amaç kurumsallaşmak aslında ama adı farklı. Olsun olmalı bu tür kurumsallaştırıcı tüm girişimler doğrudur. Hedefe götürüyorsa doğrudur.

Ancak kurumsallaşmıyorsak sorun vardır. Yaygınlaşmıyorsa ciddi sorun vardır. Azalan niyet yasası devreye giriyor ve firmalarımız markalaşamadan ölüp gidiyorlar. Buna birileri dur demek için uğraşıyor onlarda hedefe ulaşamadan ölüp gidiyor. Ya kendileri ya fikirleri…

Maalesef ki başarısızlık kurumsallaşma kavramını da çözdü, parçaladı. Kavram traji komik ama kurumu salla oldu. Sallanan kurumlar…

Bu tür adımlara, eğitimlere itibar edilmez oldu. Bu algı yılların kötü tohumlarının meyvesi tabiki. Ama kurumsallaşmadan da büyümek mümkün olmayacağına göre bir yerden doğru adımlarla başlamak lazım. Bunun ahiliğin durduğu yer olduğunu düşünüyorum. Yani esnaf sanatkarlar, odalar, birlikler temelden bu arayışa girmeliler yeniden organize olmalılar, edilmeliler. Şehirlerde esnaflıklardaki erozyonların farkındalığı da buna dahil edilmeli. Yani esnaf esnaf olmaktan çıktı dersem daha iyi anlaşılacaktır herhalde.

Esnaf esnaf olmaktan çıkınca marka hayal!

Esnaf olmanın özü marka özüne direk bağlıdır. Bu bağ zedelenmişse kurulan yapılar çöküp gidecektir. Adı marka da olsa, devasa yapılar da olsa bu filmin sonu kötüdür.

Markanın şu cümlesi bunu söylüyor aslında: En zayıf halkan kadar markasın.

Esnaflarımız zayıf halkalardan oluşursa büyümesi mümkün olmayacaktır. Müşteriye yaklaşımı, güleryüzlülüğü, sorunları çözme biçimi tamamiyle zayıf halka olmamalıdır.

Bunlar marka olacak organizasyonun temel kirişleridir. Bu kirişler üzerine markalar inşa edilecektir.

Ahilik teşkilatı ahilik için diyor ki, iyi insan meziyetlerini kurup geliştirmek esaslı bir yapıdır diyor. Kurumsallaşma bu yapının üzerinde inşa edilirse markaya itibara götürmez mi? Hepiniz evet dediniz. Cevap belli çünkü.

Profesyonel firmalar sürekli personeline eğitim verdirerek bunu sürdürülebilir kılmaya çalışıyor. Çünkü bu ancak bununla başarılabilir. Hele nitelikli insan gücünde düşüklük de varsa, kurumsallaşma da çok zorlaşır, marka ve itibara giden yol kesin tıkanmıştır. Geçiş yok yani.

Bu zor ve kaotik yapı bizi markasız bırakmaya devam mı edecek yoksa marka hedeflerine bir bir ulaşmamız için farklı ve yaratıcı çözümler aramalı mıyız?

Birbirine kötü davranan, müşterisini kazıklamaya çalışan, ekşi suratlı esnaflar çoğalıyor mu yoksa bana mı öyle geliyor. Kibar ve iç rahatlatıcı esnaflar öldü mü? İş kuranlardan suratsız olma sertifikası mı isteniyor yoksa. Bu yapı esnafsız da bırakıyor markasız da…

Müşterinin içinde acaba bu beni kandırıyor mu, kazıklayacak mı diye geçiriyorsa esnaflık yapısı ciddi bozuktur. Bu bozuk yapı kurumsallaşmayı da amaca götürmez, yapılsa bile eğitimler hedefe taşımaz, marka ve itibarı ütopik bir noktaya götürür.

Esnaflık hoşgörüyle, geri dönüşümle, samimiyetle ve şeffalıkla birleşirse sadece organizasyon yapısını büyütmek markalar için yeterli olacaktır. Esnaf markanın çekirdeğidir böyle bakınca. Çekirdek neyse meyvesi de öyle olmaz mı?

Marka için isim, logo, slogan ve karakter olacak diyoruz. Bunlardan hangisinde Anadolu’muz, marka madenimiz ileride. Ben söyleyim hiçbirinde. Aslında bu dört başlık da ilk algılanış olarak çok önemli görülmez Anadolu’da. Biz de hepsi var denip geçilir. İsim ne ki, hepsinin ismi vardır. İsimle ilgili değerlendirme bile hakaret olarak algılanabilir. Dokunulmaz yani. Dokunan yanabilir! Logo zaten yapılıveren bir nesne olduğu için canı sıkılınca değiştirilen ve yine yapılıveren olarak önemsiz bir yerde durmaya devam eder. Slogan ise akla geliveren parlak kelimeler ya da cümlelerden ibarettir. Bu yüzden önemsiz değersiz olarak durduğu yerde durmaya devam eder. Karakter ise aysbergin görünmeyen yönü olduğu için asla görülecek düzeyde değildir. Karakterin konumlandırma olduğunu anlatmak için ise başka bir evrene mi geçmek lazımdır sanki!

Ahilikten başlayan marka yol haritasındaki gezintilere katılmak ve bunu eşgüdüm içinde yapabilmek Türkiye’nin ölçeğini büyütecektir. Başka üst liglere çıkmamızı ancak sağlayacaktır. Şunu da son söz olarak söyleyeyim ki, Türkiye Anadolu’dan marka çıkartmadığı sürece gayri safi değerini de, kişi başına düşen gelirini de artıramaz. Bu kadar net!